Ben Hasan'ın Kulağıyım

Geçen sayıda, başındaki en mühim organlardan biri olan komşum göz, kendinden bahsedip, ne kadar mucizevî bir yaratılışla sana hediye olarak takıldığını ve dünyanı aydınlattığını anlatırken, biraz gıpta biraz da kıskançlık gibi bir hisle "benim ne zaman kendimi ve dolayısıyla Rabbime tercüman oluşumu anlatmama sıra gelecek" diyerek sabırsızlanıyordum. Niçin mi sabırsızlanıyordum? Çünkü yıllardır sadece başının iki yanındaki iki et parçası olarak görüp hiç umursamadığın, harikulade bir mimariye sahip olan kepçe şeklindeki ses alıcılarım başta olmak üzere, bütün parçalarım hep birlikte, bizi bu kadar uyumlu bir şekilde bir araya getireni, ve senin kâinatta yaratılmış seslerin sadece bir kısmından istifade edebilmen ve ruh dünyana yeni menfezler açman için çalışan, üzerimizdeki harika sanatları göstererek onları sana hediye edeni, bütün âleme ilân etmek için sabırsızlanıyordum. Hem ben de göz kadar sanatlı ve hassas bir şekilde yaratıldığım hâlde gözden niye geri kalayım ki?

Bensiz Dünya Sessiz Dünya

Her sanatkâr sanatını sergileyerek takdirkâr nazarlara arzetmek ister. Atomlardan yıldız sistemlerine kadar kâinatın her yerinde sanatının bütün inceliklerini şuurlu bir varlık olan sana gösterirken, bu sanatların en hârikalarını ve muhteşemlerini de yine senin kendi vücuduna takmış ve kolayca görüp anlayabilmen için ayrıca sana akıl ve ilim de vermiş. İlim ile varlığın hikmetleri ve çeşitli vasıfları hakkında değerlendirmeler yapabilirsin. Ancak eşya hakkında bilgi sahibi olup bunu hikmete çevirebilmen ve marifet ufkunu yakalayabilmen için, senin dışındaki dünyada varolan eşyaya ait hususiyetleri beş duyunun süzgecinden geçirmen gerek.

Eğer ışık, aydınlık ve renkler hakkında bilgi sahibi olamazsan mevcudat hakkındaki maddî ilimlerde eksik kalırsın. Aynı şekilde eğer beni de Rabbim senin kafatasının içine yerleştirmeseydi, kâinattaki ilâhî musikinin birer notası olan kuşların sesini, ağaçların hışırtısını, suların şırıltısını, rüzgârın uğultusunu duyamaz ve bu hususlardaki bilgin eksik kalırdı. Halbuki herşey kendi lisânıyla Rabbimizi tanıtmak için konuşuyor. Işığın dalga boylarıyla konuşulanları göz ile idrâk ediyorsun. Moleküllerin titreşimleri ile ortaya çıkan ve ses adı verilen farklı dalga boylarını da benim ile idrak ediyorsun.

Benim idrâk sınırlarıma giren sesin dalga boyu 20 ile 20.000 Hertz arasında değişir. Bu sınırların dışında kalan daha düşük ve daha yüksek frekanslı sesleri hissetmekten âcizim. Fakat bu acziyet biraz sözün gelişi oldu. Zira aslında bu hem senin, hem de benim için bir rahmettir. Eğer bütün mevcudatın yaratıcısı olan Rabbimiz beni bu şekilde, belli bir kapasitede yaratmasaydı da, çok daha geniş bir işitme tayfında iş görebilecek yapıda yaratsaydı, yerde yürüyen karıncanın ayak sesinden, yumurtlayan bir böceğin inlemesinden, bir arı kovanındaki vızıltıdan, gökte uçan kuşların kanat sesinden rahatsız olacak, beynindeki dayanılmaz acılara katlanmak zorunda kalabilecektin. Bu dünyada işini görebilecek kadar bir hassasiyete sahip oluşum bu yüzden senin için rahmettir. Zaten benim yaratıcım herkese vereceğini en uygun şekilde ve en ideal ölçülerde verir, abes iş yapmaz. Sakın ola ki, yarasanın kulağının hassasiyetine özenme. Senin için en uygun olanı benim.

Benim sadece dıştan görünen kısmıma bakıp da aldanma. Bazen utandığın zaman kızaran, bazen de seni ikaz için babanın veya hocanın hafifçe tutup da çektiği kepçe kısmım başının şekline ve sesleri alma konumuna en uygun yere yerleştirilmiştir. Kulak kepçesi dediğiniz bu kısım(A), elâstik kıkırdak olduğundan çok esnektir ve üzerime yattığın zaman kırılmaz. Üzerimdeki kıvrımlar ve sesin giriş deliğindeki kıllar da sebepsiz değildir. Sesin geliş yönüne ve şiddetine göre sesi en iyi şekilde orta kulak bölgeme yönlendirecek uygun bir sertliğe sahip olan kepçemin kıkırdaklarının özel biçimi, her şahsa ait genetik koda göre verildiğinden, kimseninki bir başkasınınkine benzemez. Girişteki kıllar da böcek, toz gibi yabancı cisimlerin içime girmesine mani olmak içindir. Dışarıdaki bu kepçe kısmımı orta kısmıma bağlayan dış kulak yolum(B), oldukça geniş olsa da salgılanan mumsu ve yağlı salgı (kulak kiri) bazen aşırı miktarda yığılıp birikirse meydana gelen tıkanıklık sebebiyle geçici bir işitme kaybına uğrayabilirim.

Kepçe ve dış kulak yolumdan sonra gelen orta kulak bölgem kulak zarı (tympanum)(C) ile başlar. Bu ince zarıma yapışık olarak sıra ile yerleştirilmiş çekiç(D), örs(E) ve üzengi(F) (malleus, incus ve stapes) kemikçiklerim bulunur. Bu küçücük kemiklerim birbirlerine 105 derecelik bir açı ile hassas bir şekilde eklemlenmiş olup, zarımdan gelen en küçük bir ses titreşimini bile bir kaldıraç gibi büyütüp kuvvetlendirerek iç kulağa iletir. Orta kulak boşluğum östaki borusu(G), denilen çok ince bir kanal ile yutak boşluğuna açılır. Çok kuvvetli gelen seslerin benim zarımı patlatmamasını istiyorsan herhangi bir patlama veya kuvvetli ses sırasında ağzını açmanı tavsiye ederim. Böylece ağzından giren ses dalgası ile benim içimden geçen ses dalgası birbirini dengeler ve zarımı patlatmamış olur.

Orta bölgemden sonra gelen iç kulak kısmım ise en hayatî, hassas ve nazik olan yer olduğu için tamamen kafatasının kemikleri tarafından sarılıp korunmuş bir hâldedir. Tam bir sanat ve teknoloji harikası olan iç kulak bölgem, şakak kemiğinin içindeki çok küçük ve dar bir sahaya yerleştirilmiş iki süper alıcı organı birarada bulundurur. Evet, ayrı işler yapan iki organcık bir araya yerleştirilmiştir. Bunlardan birisi sesleri alan salyangoz bölgesi (cochlea)(H), diğeri ise sana emanet edilmiş vücudunu sağa sola çarpmaman ve ayakta sağlam durup her türlü hareketi düşmeden yapabilmeni temin eden denge organı olan yarım daire kanalları (canalis semicircularis)(I), kesecik(J) (sacculus) ve kırbacık(K) (utriculus)'tır.

Bu yapıların hepsi bir bütün hâlinde çok sanatlı şekilde sanki mermerden oyulmuş veya tek parça metalden dökülmüş gibi kemikten yapılmıştır. Salyangoz kanalımın içinde, boydan boya uzanarak onu enlemesine olarak ikiye ayıran bir kemik bölme bulunur. Üstteki boşluk, orta kulak ve iç kulağı birbirinden ayıran oval pencereye, alttaki ise yuvarlak pencereye bağlanır. Bütün iç kulağımın içini dolduran sıvının zarlarla kemik arasında kalan bölümüne perilenf, zarların içindeki kısmına ise endolenf adını veriyorsunuz.

Salyangoz kanalımın taban kısmını döşeyen zarın(L) üzerinde çok küçük özel bir organ bulunur. Corti organı ismi verdiğiniz bu kısım ses dalgalarına karşı hassas alıcı duyu hücreleri (reseptörler)(M) ve bunlara desteklik yapan hücreler bulunur. Corti organındaki hücrelerin yüksekliği yer yer farklı olduğundan salyangozumun farklı bölgeleri değişik dalga boyundaki seslere karşı hassastır.

Orta kulak bölgemdeki çekiç, örs ve üzengi kemiklerinden geçen ses dalgası önce oval pencereden salyangozumun içindeki perilenf sıvısını, daha sonra da salyangozumun tavanını teşkil eden reissner zarını(N) titreştirerek endolenfte dalgalanmaya sebep olur. Dalgalanma hareketi bu zar boyunca ilerleyerek corti organına ulaşır. Bu organcığımın sese karşı hassas olan özel alıcı hücrelerinin uçları çok küçük tüycüklerle (cilia) döşenmiştir. Gelen ses dalgasıyla bu tüycüklerde eğilme ve bükülmeler olur. İşte burada çok önemli bir hâdise vuku bulur: Ses dalgalarının hasıl ettiği titreşimden kaynaklanan mekanik enerji bu hücreler tarafından elektrik enerjisine çevrilir! Bu elektrik uyarıları, beyninden gelen işitme siniri (nervus cochlearis) yoluyla beyne iletilir ve bu durum ses olarak idrak edilir. Aynı ses dalgaları yoluna devam ederek tekrar perilenfe girer ve orta kulakla iç kulak arasındaki diğer bölme olan yuvarlak pencerenin dışa doğru bombeleşmesine sebep olur. Böylece perilenfteki ses titreşimleri azaltılmış ve gücünü kaybetmiş olur.

Tabiî ki bu benim anlattığım işitme hâdisesinin hızı benim zarımda ve kemikçiklerimde ses hızına bağlı olarak iletilirken, işitme sinirinden beyne, elektrik akımı şeklinde çok daha hızlı iletilir, beyinde değerlendirilir ve anında da bu sese karşı bir cevap verilir. Saniyenin kesirlerinde bu işler aksamadan yürütülürken sen farkında bile değilsin. Sadece herhangi bir sesi duyduğunu söylüyorsun. Ama işitmenin nasıl ortaya çıktığını hiç aklına getirmiş miydin? Senin ihtiyacına göre işitme organı olarak Rabbim beni yaratmasaydı, kâinattaki sesler ve musiki hakkında hiçbir malûmatın olmayacaktı!

Hasan bir düşün bakalım! Senin ihtiyacını bilip, ona göre her türlü cihazla donatan Rabbim olmasaydı, kafa kemiklerinin içinde kendi kendine bir kulak gelişebilir miydi? Yahut tesadüfen bazı biyolojik mekanizmalar ardı ardına hep isabetli olarak cereyan ederek ortada bir plân ve proje yokken benim gibi mükemmel bir cihaz bütün müştemilatıyla sahneye çıkabilir miydi? Akıllı ve düşünen herkes gibi sen de, benim bu şekilde olamayacağımı ve ancak Rabbimizin yaratabileceğini anlıyorsun, değil mi?

Bir Maharetim de Dengen Hususunda
Şimdiye kadar anlattıklarım sadece işitme ile ilgili olan vazifemdi. Biraz da denge ile alâkalı faaliyetimden bahsedeyim ki ne kadar mucizevî olduğumu daha iyi anlayabilesin. Sen hiç ip üzerinde yürüyen bir cambaz veya dağa tırmanan bir dağcı gördün mü? Daha kolay hatırlayabileceğin bir misâl olarak da, kendi bisikletine binerken düşmemek için yaptığın hareketleri hayalinde canlandırabilirsin. En küçük bir hatada cambaz ipten düşer, dağcı bir uçuruma yuvarlanabilir, sen de bisikletinden düşersin. Denge ile ilgili bütün bu hareketleri sen gayri ihtiyârî olarak (refleksle) yaparken benim içimde ne fırtınalar kopuyor hiç düşündün mü? Bir saniye bile ara vermeden her yönden devamlı gelen karışık hareketlere karşı senin her an dengeni bozmadan kalabilmen için, benim içime öyle hassas alıcılar yerleştirilmiş ki, bu alıcılar en küçük bir kıpırdanmanda bile hemen durum değişikliğini farkederler ve omurilik ile beynine yeni durumun hakkında bilgi göndererek vücudunu yeni durumuna göre ayarlama sinyali verirler.

Küçücük bir iç kulakta hem işitme hem de denge aynı anda nasıl yürütülüyor, diyebilirsin. İşte benim Rabbim öyle bir Allah'tır ki, mikroskobik ölçülerde hususî yarattığı hücreleri daracık bir yere sıkıştırır ve en hassas işleri bu âciz hücreler vasıtasıyla yürütür.

Denge hissini nasıl alırsın ve uygun cevap refleksini nasıl verirsin? Bu sorunun cevabı için az önce yukarıda sözünü ettiğim anatomik yapılara biraz daha dikkat etmen gerekecek. Yarım daire kanallarımın dip kısmında, kırbacık ve keseciğe açılan ampul gibi hafif şişkinlikler bulunur. Üç adet yarım daire kanalımın herbiri birbirine 90 derecelik dik açı yapacak şekilde fezadaki üç boyuta göre yerleştirilmiştir. Yarım daire kanallarımın içinde az miktarda, ampullerin içinde ise yoğun olarak bulunan tüylü (silli) alıcılarım her türlü harekete bağlı olarak eğilip bükülecek elâstikiyette ve çok hassas şekilde yerleştirilmiştir. Kesecik ve kırbacıkta bulunan denge alıcılarımın üzeri ince bir zarla örtülü olup içinde jelatinimsi koyulukta bir sıvı ve kireçtaşı parçacıkları bulunur (cupula terminalis). Yarım daire kanallarımın içinde bulunan endolenf sıvısı, yoğunluğuna bağlı olarak senin başının ve vücudunun hareket ettiği istikametin aksine olarak hareket eder. Tıpkı hızla giden bir vasıta içindeki yolcuların hıza ve yöne bağlı olarak savrulması gibi endolenfin de hareketi ve hızı, vücudunun umumî hareketinden farklılık gösterir. Meselâ, araba sağa dönerken yolcuların dönüş ivmesi ile sola savrulması veya hızla giden bir vasıtanın ani fren yapmasıyla yolcuların öne doğru fırlaması gibi hareket hızına, ivmeye veya momentuma bağlı olan her türlü değişiklik yarım daire kanallarımdaki sıvının hareket etmesine sebep olur. Endolenf sıvısının hareketi ile kanalcıkların içindeki kireçtaşlı jelatinimsi kitlenin yeri değişir ve temas ettiği alıcılarımdaki hücrelerin üzerindeki tüycükler bükülür. Başın her hareketi, farklı farklı yerlerdeki hücreleri uyararak denge siniri (nervus vestibularis) vasıtasıyla her an meydana gelen denge değişikliklerinden sinir sistemini haberdar eder.

Bu Faaliyetler Şükür ve Tefekkür İster
Hayatın boyunca yaptığın bütün hareketleri bir düşünsen; yaptığın hiçbir hareketi kaçırmadan vücut dengenin koruması için senin hizmetinde olan denge cihazımın ve yine bir ömür boyu dünyadaki mevcut binbir çeşit sesi idrâk etmeni sağlayan işitme cihazımın (corti organı) hiç yorulmadan, bıkmadan, usanmadan, şikâyet etmeden vazifelerini yaptıklarını farkedersin. Ve senden bu işler için hiçbir ücret de istemiyoruz. Zaten bizi senin kafatasına yerleştirip beynindeki ilgili merkezle bağlantısını kuran Rabbimiz seni yaratırken de hiçbir ücret istememişti. Sadece bu nimetleri düşünüp, tefekkür edip şükretmeni istiyor.

Şükretmen ve tefekkür etmen için hastanelerde çok çeşitli ibret tabloları bulabilirsin. Bilhassa çocuklarda sık rastlanan orta kulak iltihabı (otitis media), üzengi kemiğinin taban parçasının oval pencereye yapışıp sesleri iyi iletememesinden doğan otoskleroz, işitme sinirinin harabiyetine bağlı olarak doğuştan veya sonradan ortaya çıkan sağırlıklar gibi hastalıkları görünce işitme ve ayakta dengede durma gibi nimetlerin büyüklüğünü daha iyi anlayacaksın. Attığın her adımda, yatarken, kalkarken; işittiğin her kuş cıvıltısında, tatlı bir melodide, annenin-babanın sesini duyduğunda bu seslerin mânâsını senin beynine nakşeden, Rabbimin büyüklüğünü ve merhametini daha iyi anlayacaksın.

Hasan! Şimdiye kadar beni hep başkalarını dinlerken kullanıyordun, bugün ise ben kendimi sana anlattım ve beni benden dinledin. Üzerimde taşıdığım güzellikler ve inceliklerle dolu sanatlı anatomik yapımın ancak % 1'ini belki ana hatlarıyla anlatabildim. Gelişen tıbbî ve biyolojik ilimlerin ortaya koyduğu bütün incelikleri her türlü hikmetleriyle birlikte anlatmaya kalksam, elindeki bu derginin sayfaları yetmez. Zaten o kadar geniş bilgiye de ihtiyacın yok. Mühim olan dikkatini üzerime çekerek seni Rabbimize biraz daha yaklaştırmaktı. İnşallah faydalı olmuştur. Bundan sonra zaman zaman çınlayarak seni gafletten korumak için kendimi hatırlatacağım, haberin olsun.