Ben Hasan'ın Kas Sistemiyim

Sevgili Hasan! Seni gezdiren ve her türlü hareketi yapmanı mümkün kılan, kas sistemi olarak ben, seninle biraz sohbet etmek istiyorum. Geçen ay, üzerine yerleşerek birlikte hareket ettirdiğimiz iskelet sistemi arkadaşım kendi fonksiyonlarını izah ederken vücuduna diklik ve sertlik verdiğini söylüyordu. Tabiî ki doğru, ancak bildiğin gibi kayalar da sert, ağaçlar ise hem sert hem de canlı, ama hareket imkânları yok ve sabit bir şekilde kımıldamadan duruyorlar, çünkü hareket edecek bir sisteme sahip değiller. Sen ise; kâinatın en mükemmel mahlûku olarak, hareket kabiliyetine sahipsin. Bütün hayvanlar, sahip oldukları çeşitli hareket organlarının dinamik gücü olan kas dokuları sayesinde çeşitli derecelerde haraket imkânına sahiptir. Ancak sen, ağaçlar gibi toprağa çakılıp kalmak için yaratılmadığın gibi, hayvanlar gibi sadece şuursuz bir şekilde biyolojik ihtiyaçlarını karşılamak için de yaratılmamışsın. Dünyayı gezip görmek, yeni şeyler öğrenmek, icat ve keşifler yapmak, medeniyetler kurmak için Rabbim seni ve neslini arza halife kıldı. Fakat bütün bu beklentileri cevaplandırabilmen için, önce bulunduğun durumda ve mekânda değişiklik yapabilme hürriyetine sahip olmalısın, yani hareket kabiliyetin olmalı. İşte sana bu özelliğini kazandırmak için Yaratıcım, milyonlarca paketlenmiş hücreden ibaret, yüzlerce kaslarımın teşkil ettiği bir sistem olarak beni emrine vermiş.

Benim en mühim hususiyetim, -tıpkı bir motorun benzin yakarak hareket etmesi gibi- şeker yakarak hareket eden hücrelere sahip oluşumdur. Hücrelerimin içinde kasılıp gevşeyebilen lifçiklerim (myofilament) sayesinde, hücrelerimin boyu kısalıp uzayabilir ve bu kısalıp uzama neticesinde ortaya çıkan çekme kuvveti ile de; bağlı olduğum kemiği veya başka bir organı çekerek, yer veya şekil değiştirmesine sebep olurum. Vücudundaki bütün kemikler ve kalbinin dışındaki organların, kendiliğinden hareket etme kabiliyetine sahip değildir. Ancak hususî yapıdaki kaslarıma bağlı olarak hareket edebilirler. Kas denildiğinde, aslında hem bir organ hem de doku tipi anlaşılır. Kas dokusu olarak sahip olduğum kasılma özelliğimi, organ ve sistem seviyesinde de muhafaza ettiğim ve vücudunun hemen her tarafına yayılmış olarak yaratıldığım için, çok farklı şekil ve tiplerde kas demetlerinden oluşan paketler halinde bulunuyorum. Daha iyi anlayabilmen için bir kasın nelerden müteşekkil olduğunu şöyle anlatabilirim: İnce bir makara ipliğini en basit bir kas hücresi kabul edelim. Bu makara ipliğinden çok sayıda bir araya getirip hepsini tek ince sicim yapalım; sonra bu sicimlerden çok sayıda bir araya getirip bir çamaşır ipi haline getirelim; sonra bu çamaşır iplerini bir araya getirip kalın bir halat haline getirelim. İşte bu kalın halatı organ olarak bir kas kabul edebilirsin. Aslında bu benzetme biraz basit oldu. İnce makara ipliğini yapan çok ince pamuk lifçikleri yerine, kas lifçiği içinde asıl kasılabilme fonksiyonunu yapan aktin ve myosin isimli iki tip protein molekülünün yaptığı küçük çubuklar vardır ve iki tarağın dişleri gibi karşılıklı yerleştirilmiş bu protein molekülleri kasılma esnasında birbirinin içine geçer ve böylece kas lifçiğimin boyu kısalır. Böylece aynı büyüklükte olan iki tarağın dişlerinin birbiri içine girip çıkması gibi, kasılma ve gevşeme dediğimiz hareket ortaya çıkar. Hasan! Çok basitleştirerek, ip ve halat benzetmesiyle anlattığım bu muhteşem yapı; kendi kendine esen bir tesadüf rüzgârıyla ortaya çıkabilir mi? Çok basit bir iplik bile makineler ve ustaların elinden çıkıyorsa, senin bütün kemiklerini saran ve vücuduna şekil veren milyarlarca kas lifçiğinin teşkil ettiği kaslarının herbiri, tesadüfen bir araya gelip, olması gereken şekliyle ve bulunması gereken konumuyla, en ideal biçimde yerleşebilir mi?



Binlerce kas lifçiğimden yapılmış demetlerimin teşkil ettiği kaslarımın büyüklüğü ve şekli; bulunduğu yere, yapıştığı kemiklere ve yapacağı işlere göre değişir. Kol ve bacaklarındaki kemikleri hareket ettirenler uzun, iki ucu ince, ortası ise geniş ve karınlı olduğu halde, gövdene bağlananlar daha geniş bir satıh halinde veya yuvarlak şekillerde olabilir.

Şekli ne olursa olsun, iskeletine ait olan ve kemiklerine bağlanan kırmızı kaslar çok güçlü yapıda olup, iradene bağlı olarak çalışırlar. Yürürken, koşarken, elinle herhangi bir iş yaparken, yatarken, kalkarken daima kırmızı renkteki çizgili kaslarımı kullanırsın. Histolojik yapılarından dolayı mikroskop altında çizgili görünen bu kaslarım, vücudunun çok büyük bir kısmını teşkil eder.

Kas olmalarına rağmen, iraden dışında çalışan düz kaslarımın hareketleri yavaş, fakat kasılmaları uzun süreli olup yorulmazlar. Bütün sindirim kanalın, kan damarların, idrar yollarının duvarları bu kaslarımla döşelidir ve söz konusu sistemler kendilerini anlatırken yapılarındaki düz kaslardan da bahsettikleri için ayrıca onlardan bahsetmeyeceğim. Zaten iskelete bağlı olarak çalışmadıkları için, gezip dolaşmanda söz sahibi değiller, sadece iç organlarının hareketleri ile meşguller. Kalbin de, aslında biraz farklı bir çizgili kas dokusu olduğu halde, o da iraden dışı çalışır. Dolayısıyla kas sistemi dendiğinde sadece iskeletinin hareketinde vazife alan çizgili kaslarından bahsedildiğinin farkında olmalısın.



Vücuduna destek olması için çok sayıda kemik, her durumdaki harekete uygun şekil alabilmesi için de kemikler arasında eklemler yaratılmıştır. Fakat bu eklemlerin hiçbirisi kendi başına hareket edebilme hususiyetine sahip değildir. Tıpkı bir kapı veya pencerenin -ne kadar mükemmel olursa olsun- iten veya çeken bir kuvvet olmadan açılıp kapanamaması gibi, hiçbir eklem dahi bir kuvvet olmadan hareket edemez. İşte eklemlerini hareket ettiren bu kuvveti kas sistemin üretir. Hareket sistemine dahil aşağı yukarı 340 civarında kas sayılabilir. Bu kasların bazısı birkaç iş yaptığı için yaklaşık olarak vücut kaslarının 510 ayrı iş yaptığı hesaplanmıştır. Bunların bir çoğu eklemlerdeki kemik hareketleri olduğu gibi, bazıları kemikleri oynatmadan da farklı vazifeler yapabilir. Meselâ alın, yüz, göz kapağı ve karın kasların böyledir. Alnını kırıştırarak düşünceli bir hal aldığın gibi, dudaklarını büzerek karşındakini küçümser bir tavır da gösterebilirsin.

Sistemimize dahil olan kaslarımızın isimlerine, yaptıkları işle alâkalı bir sıfat takılması âdet olmuştur. Meselâ, bir uzvun herhangi bir parçasını diğer kısmına yaklaştıranlara abductor, iskeletinin bir parçasını açarak geren kasıma extensor, bir parçayı büken kasıma flexor, bir iskelet parçasını kaldıran kasıma levator, bir organ parçasını içe çeviren kasıma pronator, döndüren kasıma rotator, dışa çeviren kasıma supinator gibi ek isimler verilir.

Vücudunun ihtiyacı olan her türlü hareketi rahatlıkla yapabilmen için kas elemanlarımın güçlü ve esnek olması gerekir. Kas elemanlarımın önemli bir özelliği, sistemli çalışmayla güçlerinin artırılabilmesi ve eğitilebilmeleridir. Her türlü spor müsabakasında yarışan bütün sporcuların hedefi, kaslarının gücünü ve dayanıklılığını artırmaktır. Uzun süreli ağırlık ve sürat çalışmaları neticesinde kaslarımın liflerinin sayısında, çapında ve boyunda artmalar olur, böylece daha çok iş yapacak güç ve hızlı kasılma kabiliyeti kazanabilirim. Ancak bütün bu antrenman ve çalışmaların ötesinde genetik faktörlerin büyük ehemmiyeti vardır. Dolayısıyla her çalışan iyi bir sporcu olacak diye bir kural yoktur, ancak yaratılıştan kasları ve kemikleri uygunsa, çalışmayla bu kabiliyet çok yükseklere çıkarılır. Yoksa, yaratılıştan belli bir spora uygun kas yapısına haiz olmayanın şampiyon olmasını beklemek haksızlık olur. Benim kaslarım dıştan ilk bakışta hep aynı tipte görülse bile, içlerindeki özel liflerin dağılış yoğunluğuna göre farklı davranışlar gösteririm. Bazı liflerim hızlı seğirip çabuk yorulan, bazıları yavaş seğirip geç yorulan, bazıları yavaş seğirip hızlı yorulan, bazısı hızlı seğirip geç yorulan özelliktedir. Bunların dağılımına göre herkesin yatkın olduğu hareketler ve yapabileceği sporlar farklıdır. Bu durumda, 100 m kısa mesafe koşan atlet ile, 10.000 m orta mesafe ve maraton koşan atletlerin her birindeki özel liflerin miktarı ve dağılımı farklıdır.

Herhangi bir kasımın kasılması iki farklı biçimde olur. Eğer kasımın üzerine tesir eden kuvvet dokunun direncinden fazlaysa, kasımın gerginliği sabit kalır, kasın boyu kısalır. Bu duruma izotonik kasılma denir. Şayet kasıma uygulanan kuvvet ile kasın direnci eşitse, bu durumda kasım kasılmaz ve gerginliği artar ki, bu duruma da izometrik kasılma denir. Kasıldığımda ortaya çıkan kuvvetin miktarı, boyumun uzunluğuna ve uyarının miktarına bağlıdır.

Kasılma dediğiniz hareketin ortaya çıkması için, bir motor sinir (hareket sinirleri) lifinden çıkan elektrikî uyarının, benim kas hücre zarım ile sinir hücresi zarının arasındaki bölgeye (sinaps) geçmesi gerekir. Bu elektrikî uyarı ile ortaya çıkan kimyevî reaksiyon sonucu, çok kısa bir süre içinde, kas lifçiğimin içindeki aktin ve myosin proteinleri birbiri üzerine kayarlar ve böylece bu kas lifçiğimin boyu kısalır. Bu reaksiyon sırasında bir miktar da ısı ortaya çıkar; bütün kaslarımın ortaya çıkardığı ısının toplamı ise senin vücudunun normal ısısını belirler. Bu yüzden soğuk havalarda titreşen kaslarım daha fazla ısı üreterek vücut ısını sabit tutmaya çalışırlar. Senin de fark ettiğin gibi, Yaratıcımızın bütün işleri pek hikmetli, değil mi ? Bir taraftan senin hareketini sağlarken, diğer taraftan da aynı işle ısı ürettirerek seni üşümekten koruyor. Soğuk havalarda insanların hasta olmamak ve donmamak için niçin hareket etmek mecburiyetinde olduklarını anlamışsındır.

Bir kas lifine, sinir lifinden arka arkaya gelen elektrik uyartıları neticesinde yaptırılan kasılma hareketleri, bir müddet sonra bu kas lifini yorar, kendisi için dinlenme ihtiyacı hasıl olur. Bu durumda daha önce kasılmamış olan başka lifler devreye girerek o işin görülmesini sağlarlar. Ancak sinirden gelen elektrik uyartısı çok sık aralıklarla sürüyor ve kas liflerim dinlenmeye fırsat bulamıyorsa, fizyolojik tetanüs adı verilen sürekli kasılma hâli ortaya çıkar.

Yürümekten koşmaya; sıçramaktan oturmaya kadar hareketlerinin uyumlu ve koordineli olması için, kaslarımın üzerine yerleştirilmiş olan gerginlik alıcıları, her an sinir sistemini haberdar ederek, kasımın durumu, kasılma hızı ve derecesi hakkında bilgiler verir. Böylece kas faaliyetlerimin yakından takibi ve koordinasyonu sağlanır. Yani yolda yürürken yalpalamazsın; yemek yerken, ellerin titreyip kaşığındakini üzerine dökmezsin.

Her sistem ve dokuda hastalık oluşabildiği gibi, benim de kendime göre hastalıklarım vardır. En çok bilinenler; güçsüzlük, şekil bozukluğu, ağrı ve iraden dışında gelişen kasılmalarımdır (tik). Kas iltihapları (myozit), kas distrofileri, kas kemikleşmeleri (Stiffman sendromu), selim veya habis kas urları da (leiomyom, rhabdomyom, rhabdomyosarcom gibi), değişik derecede ağırlığı ve tehlikesi olan bozukluklardandır.

Sevgili Hasan! Bütün uzuvlarını hareket ettiren, kemiklerinin üzerini doldurarak ve vücuduna şekil vererek heykeltraşlara ilham kaynağı ve model olmanı sağlayan her bir kasımın; bir ilim ve kudretin eseri olduğunu herhalde anlamış bulunuyorsun. Benim tek bir hücremin içindeki myofibrilimin bile tesadüfen veya kendi kendine oluşma ihtimali olmadığı hâlde, bazıları nasıl oluyor da, bütün hayvanlar âlemindeki kas hücrelerinin ve hareket sistemlerinin evrim denilen şuursuz ve akılsız bir kavramla oluşabileceğini iddia ediyorlar, hâlâ anlayabilmiş değilim. Hasan! Herhalde sen de abartılmış ve çarpıtılmış biyolojik kanunların, evrim mekanizmaları adı altında, herşeyin altından çıktığına artık gülüp geçiyorsundur. Selâm ve sevgilerimle.