Beslenme

Diyabete karşı dengeli beslenme

Öğretim üyesi Doç. Dr. Çolak: "Gelecekte de peşimizi bırakmayacağı tahmin edilen şeker hastalığına 'dur' demenin yolu, dengeli beslenmeden geçiyor."

Ondokuz Mayıs Üniversitesi (OMÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Endokrinoloji Bilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Ramis Çolak, “Gelecekte de peşimizi bırakmayacağı tahmin edilen diyabet ya da diğer adıyla şeker hastalığına 'dur' demenin yolu, dengeli beslenmeden geçiyor” görüşünü bildirdi.

Çolak, yaptığı açıklamada, tüm dünyada yaygın bir hastalık olarak bilinen diyabetin toplumda yeterince tanınmadığını söyledi.

Hastalığın her geçen gün dünyada ve Türkiye'de yaygınlaştığını vurgulayan Çolak, şu bilgileri verdi:

“Diyabet önemli bir halk sağlığı sorunudur. Uluslararası Diyabet Federasyonu'nun (DF) verilerine göre dünyada 246 milyon diyabetli insan var. Bu insanların yüzde 46'sı 40 ile 50 yaş arasında bulunuyor. Eğer önlem alınmazsa 2025 yılında dünyada 380 milyon insan diyabet hastası olacak. Ülkemizde ise yaklaşık 2.6 milyon kişi diyabet hastası, 2.4 milyon insan da diyabet hastası adayı olmak üzere, Dolayısıyla 5 milyon kişi bu hastalığın pençesindedir.”

Diyabet tedavisinde erken teşhisin çok önemli olduğunu ifade eden Çolak, diyabetlilerin hastalıkları hakkında bilinçlenmeleri ve hastalığı tanımalarının çok önemli olduğunu kaydetti.

Diyabet hastaları nasıl beslenmeli?

Diyabet diyetinde tavsiye edilen yiyeceklerin zamanında ve önerilen miktarda yenilmesinin önemli olduğu bildirildi.

Diyetisyen Ebru Boylu, "Diyabetin tedavisinde diyet tedavisi özellikle tip 2 diabette çok önemlidir. Sadece diyet tedavisi ile hasta uzun süre sağlıklı yaşayabilir." dedi.

Ebru Boylu, diyabet hastalığının; pankreastan salgılanarak kan şekerinin kullanımını düzenleyen insülin hormonunun yetersiz olması ya da insülin salgılansa dahi periferik dokularda insülin kullanımına karşı direnç olması ve insülinin fonksiyon görmemesi sonucu ortaya çıkan bir endokrin ve metabolizma hastalığı olduğunu kaydetti.

Boylu, diyabet diyetinde önerilen yiyeceklerin zamanında ve önerilen miktarda yenilmesinin önemli olduğunu dile getirdi.

Diyet yaparken doğru bilinen yanlışlar

Makarna ve pilavı hayatımızdan tamamen çıkarmak, protein ağırlıklı beslenmek veya sabahları limonlu su içmek gibi...” İşte doğrular ve yanlışlar...

Makarna, pilav, ekmek gibi karbonhidratlar diyetten tamamen çıkarılmalıdır: YANLIŞ.
İnsan vücudu ana enerji kaynağı olarak karbonhidratları kullanır. Zayıflayayım diyerek ekmeği, pilavı kesmek ve bu besinleri hiç tüketmemek vücuda doğru enerjiyi vermemek anlamına gelir. Bu durumda vücutta enerji elde edebilmek için kas ve karaciğerdeki glikojen depoları kullanılır. Yani sudan kilo verirsiniz, şişmanlığınızın nedeni olan yağ dokusu olduğu gibi yerinde kalır. Normal beslenmeye geçtiğinizde iki kat daha fazla kilo alırsınız.

Protein ağırlıklı yemek sağlıklı kilo kaybı sağlar: YANLIŞ.
Protein ağırlıklı beslenmede, vücut proteinleri sindirmek için çok fazla enerji harcar ve zayıflama olabilir. Ancak proteinlerle birlikte çok fazla yağda vücuda gireceği için, kan yağlarında yükselme ve koroner kalp hastalıkları ortaya çıkabilir. Gut hastalığı gelişebilir. Ayrıca, proteinler vücuttan atılmak için kemikten kalsiyum çeker ve buda kemik erimesine neden olur. Bu durumda zayıflasanız bile geri kalan hayatınızı hasta bir insan olarak geçirirsiniz.

Meyve yemekten 2 saat sonra yenir, yoksa bütün yenilenler yağa dönüşür: YANLIŞ.

Sonbahar ayları için sağlıklı beslenme önerileri

Yaz aylarının geride kaldığı, soğuk kış günlerinin yaklaştığı sonbahar aylarında birçok hastalık da pusuda bekliyor. Havaların soğumaya başladığı mevsim geçişlerinde soğuk algınlıkları, grip ve bronşit gibi kış hastalıklarına yakalanma riski artıyor. İşte bu nedenle sonbaharı sağlıklı geçirebilmek için beslenme düzenini tekrar gözden geçirmek gerekiyor!

Sonbahar aylarında bağışıklığımızı güçlendirmek, hastalıklara yakalanma sıklığını azaltmak ve yakalansak dahi kolay atlatabilmek için sağlıklı ve dengeli beslenmek şart. Sonbahar aylarında sağlıklı beslenme için dikkat edilmesi gerekenler:

• Sonbaharın gelmesiyle birlikte; mevsim geçişinin ve havaların soğumasının etkisiyle hastalıklara yakalanma riski artıyor. Soğuk algınlıkları, grip ve bronşit gibi kış hastalıkları pusuda bekler. Bu dönemde kişilerin mutsuzluk eğilimleri artabilir ve buna bağlı olarak da basit şekerli gıdalara eğilim olur.

• Bu nedenlerden dolayı mevsim geçişlerinde beslenme düzenini tekrar gözden geçirmekte fayda var. Sonbahar aylarında bağışıklık sistemini güçlendirmek, hastalıklara yakalanma sıklığını azaltmak ve yakalansak dahi kolay atlatabilmek için sağlıklı ve dengeli beslenmek şart.

Şimdi antioksidan zamanı

Elmadan gelen mucize!

Elma kronik hastalıkların riskini düşürüyor

Gazi Üniversitesi Mesleki Eğitim Fakültesi Gıda ve Beslenme Eğitimi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Saime Küçükkömürler, elmanın kronik hastalıkların görülme riskini düşürdüğünü belirtti.

Küçükkömürler, yaptığı açıklamada, besinlerin tarihsel geçmişi ve halk kültüründe yer almasının insanların besin, sağlık konusundaki deneyimlerinin sonucu olduğunu ifade ederek, "İnsanlar tükettikleri besinlerin sağlık üzerine olumlu etkilerini gördükçe o besinleri beslenmede, halk hekimliğinde ve sözel kültürde kullanmışlardır" dedi.

Elmanın dünya genelinde halk hekimliğinde ve sözel kültürde yer alan besinlerin başında geldiğini belirten Küçükkömürler, ana vatanı Orta Asya ve Kafkasya olan elmanın Türkler tarafından çok eskiden beri tüketildiğini anlattı.

Anadolu’da Romalıların hüküm sürdüğü dönemlerde elma üretiminin çok yaygınlaştığını ifade eden Küçükkömürler, "Roma tanrılarının elma ve diğer meyvelerle onurlandırıldığı, Roma mutfağında ve tıpta da elmanın önemli bir yere sahip olduğu bilinmektedir. Günümüzde de elma ekolojik şartların uygunluğu ve gen merkezi olması nedeniyle Anadolu’nun birçok bölgesinde yetişmektedir" diye konuştu.

Bu besinler gripten koruyor

Havanın soğuması ile birlikte hastalıkların oluşum sıklığı artmaktadır. Mevsimin değişikliğine bağlı olarak halsizlik, isteksizlik, baş ağrısı ve yorgunluk ilk belirtilerdir.

Grip, soğuk algınlığı, bronşit gibi pek çok hastalık da kendini göstermeye başlamaktadır. Bağışıklık sistemimizin güçlü olması bu dönemde çok önem kazanmaktadır. Bizi enfeksiyondan koruyan ve toksik ajanlarla savaşan bağışıklık sistemimizdir. Güçlü bir savunma mekanizması oluşturmanın temelinde ise; yeterli ve dengeli beslenme ve antioksidan besinlerce zengin beslenme yer almaktadır. Dünya Sağlık Örgütü bu dönemde vücut direncindeki azalmaya dikkat çekerek antioksidan etkiye sahip olduklarından A, C, E vitaminlerin, selenyum, çinko, magnezyum gibi minerallerin, omega - 3 ve omega - 9 yağ asitlerinin alımını artırmayı önermektedir. Tabi ki öncelik bu öğelerin besinlerden doğal olarak alınmasıdır. Memorial Ataşehir Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Bölümü’nden Dyt. Şefika Aydın Selçuk, “Doğru beslenerek gripten korunmanın yolları” hakkında bilgi verdi.

Sağlıklı olmak sağlıklı beslenmekle devamlılık kazanır

Yeterli ve dengeli beslenmeyi ihmal etmeden eti, sütü, sebzeyi, meyveyi, tahılları mutlaka tüketmeliyiz. Önceliğimiz hep taze sebze ve meyveyi doğal beslenmeyi tercih etmek olmalıdır. Çeşitli besinlerden beslenmeyi hep vurgulasak da siz bu enfeksiyona sık yakalanabileceğimiz dönemde aşağıda belirtilen vitamin ve mineralleri içeren gıdaları sofralarınızdan hiç eksik etmeyin.

İşte dünyanın en sağlıklı yiyecekleri



İnsanlar için mükemmel beslenme listesi yoktur. Ancak, her çeşit beslenme planında yaygın olan tek şey, tüm yiyeceklerin çok az işleme tabi tutulmasıdır. Kabuklu kuru yemişler, yaban mersini, işlenmemiş süt, açık mezrada kesilen et gibi işlenmemiş yiyeceklerin her zaman sağlıklı olduğu biliniyor. Bitkisel özler, enzimler, vitaminler, mineraller, antioksidanlar, antiinflamatuar ve sağlıklı yağlar içeren bu yiyecekler, sizi sağlıklı ve zinde tutar.

Forbes dergisi, sağlık sayfalarında dünyanın en sağlıklı 12 yiyeceğini açıkladı.

İşte Amerikalı ünlü beslenme uzmanı Jonny Bowden'ın kitabından derlenen dünyanın en sağlıklı gıdaları:

Soğan - sarımsak: Mide, prostat, yemek borusu kanserlerine karşı korur. Kalp hastalığı riskini yüzde 20 azaltıyor.

Yaban mersini: Kanserden koruyan antioksidanlar içerir ve hafızayı güçlü kılıyor. Lif bakımından zengindir.

Süt sıcaklarda enerji veriyor

Büyüme ve kemik gelişimi üzerinde büyük etkisi bulunan süt, sıcak havalarda artan su gereksinimi ve zindeliği korumak için gerekli enerjinin de kaynağı.

Uzmanlar, 'Yüzde 90'ı sudan oluşan süt, vücudun su ihtiyacının bir bölümünü karşılıyor. Her gün 2 bardak süt içerek sıvı ihtiyacının önemli bir kısmı karşılanabiliyor. İçeriğinde kalsiyum, fosfor, iyot, sodyum ve magnezyum gibi mineralleri barındıran süt, yağda eriyen vitaminlerin (A, E, D, K) vücut tarafından emilimini de sağlıyor' diyor. Ambalajlı Süt ve Süt Ürünleri Sanayicileri Derneği yetkilileri de hijyen olmayan, denetimden uzak, su ve nişanta gibi maddeler eklenerek besin değeri azaltılabilir süt ve ürünlerinin zararlı hastalık yapıcı mikroorganizmalar içerebildiğini söyledi. Yetkililer, 'Bu nedenle tüketicinin; sağlığını koruyabilmek ve kaliteli beslenmek için süt ve süt ürünleri satın alırken ambalajlı, etiket bilgisi ve üretim izni olan sağlıklı ve güvenilir ürünleri tercih etmesi gerekiyor' uyarısında bulundu.

Lifli Besin Tüketmenin Yararları

Lifli besin tüketiminin barsak hareketlerinin düzenlenmesinde, kabızlıkta faydalı olduğunu hemen hepimiz duymuşuzdur.Oysa barsaklar üzerindeki faydalarının yanında diabet ve kalp hastalıkları riskini azaltıcı etkileri gibi daha birçok yararlı etkileri vardır.

Bitkisel gıdalarla beslenmenin en önemli özelliklerinden biri sebze, meyve, tahıllar,baklagiller gibi gıdaların içeriklerindeki liflerdir. Posa olarak ta bilinen lifler sindirim sistemimiz tarafından sindirilemeyen, bitkilerin hücre duvarlarını oluşturan ve besin değeri olmayan maddelerdir.Lifler mide, ince ve kalın barsaklardan değişikliğe uğramadan geçerler.

Lifler suda eriyen ve erimeyen olmak üzere iki kategoriye ayrılırlar.

Suda Erimeyen Lifler: Selüloz, hemiselüloz ve lignin gibi yapısal liflerdir ve diyetle alınan posanın büyük çoğunluğunu oluşturur. Bu tür lifler barsak sisteminin hareketlerini düzenleyerek kabızlığı engeller ve dışkının kıvamlı olmasını sağlar.Su tutarlar ve sindirime yardım ederler. Atık maddelerin barsaktan geçiş süresini kısaltarak hemoroid,divertikül ve diğer barsak hastalıklarına yakalanma rikini azaltır. Tam buğday unu, kepekli buğday, ceviz ve birçok sebze bu grup lifleri içerir.

Doğum sonrası nasıl kilo vermeli?

Gebelik döneminde 9 - 12 kg alarak normal tamamlamış bir anne, ilk altı ayın sonunda dengeli beslenme ve etkin süt verme sonunda normal kilosuna kavuşabilir.

Gebelik döneminde 18 -30 kg gibi aşırı kilo almış annelerin ise normal kilolarına dönmeleri daha uzun zaman alacaktır.

Normal süreçte emzirme dönemiyle birlikte anne kilo kaybetmeye başlar. Sütün veriminin artması için aşırı yağlı ve şekerli yiyen, yanlış beslenen anneler ise tam tersi süt verirken kilo alabiliyor, hatta doğum sonrası kilolarının üzerine çıkan anneler dahi oluyor.

Emzirme döneminde anne her gün yaklaşık 6 - 7 çay bardağı yani 700 ml süt salgılar. Bunun için harcanan kalori ise her gün 500 - 700 kalori civarındadır. Bu kalori kaybı bir saat orta seviyede egzersize eşdeğerdir. Bu sebeple emzirirken dengeli beslenen ve yeterli sıvı alan anne, eğer doğumu normal kilo kazanımıyla bitirdiyse altı ay sonunda doğumda aldığı ve süt üretmek üzere depoladığı fazla kilolardan kurtuluyor.

Düşük kalorili diyet sakıncalı

Hızlı kilo kaybı için yapılan düşük kalorili diyetler annenin süt verimini olumsuz yönde etkiler. Özellikle karbonhidrat ve proteinden fakir beslenme annenin sütünü azaltır. Protein ve kalsiyum açısından zengin süt - yoğurt - peynir - yumurta anne için çok önemlidir. Ayrıca her gün mutlaka et, tavuk veya balıktan birisi tüketilmelidir.

En hafif tatlı: Dondurma

Dondurma teknolojisi ve tüketici beğenisi birleşince aslında artık kış aylarında da ciddi ölçüde dondurma tüketmeye başladık. Dondurma besin değeri açısından yüz güldürücü bir seçim. Önceleri yöresel tatlara alışık olan damak zevkimiz şimdi öylesine genişledi ki dondurma markaları uluslararası pazarda ciddi pay kapma yarışındalar. Bu köşenin okurlarını ise tabii ki daha çok dondurmanın besinsel değeri ilgilendiriyor.

Dondurma ağır tatlıların bolca tüketildiği ülkemizde hafifliğiyle dikkat çekici bir noktada yer alıyor. Bu konuda Hacettepe Üniversitesi Öğretim üyesi Diyetisyen Dr. Gamze Akbulut'un verdiği bilgiye göre, dondurma lezzetli ve eğlenceli bir tatlı olduğu kadar besinsel içerik yönünden de oldukça zengin ve sağlıklı bir yiyecek. Akbulut, 'Her şeyden önce dondurma, hamurlu, şerbetli tatlılar ve diğer tatlı çeşitlerine göre oldukça düşük kalori içeriyor. Örneğin; 100 gram baklava ortalama 400 kilo kalori içerirken bu değer 100 gram dondurmada sadece 174 kilo kalori. Bu açıdan, dondurmanın en hafif ve sağlıklı bir tatlı olduğu rahatlıkla söylenebilir' diyor.

Kalsiyum zengini

Hacettepe Üniversitesi Öğretim Üyesi Gamze Akbulut'a göre dondurma aynı zamanda kalsiyum açısından da oldukça zengin. 150 gram dondurma 100 gram kalsiyum içeriyor. Yine vücudun ihtiyacı olan karbonhidrat, yağ, protein ve enerji bakımından da sütten daha zengin bir besin. İçerdiği A, D, K ve B grubu vitaminler ve kalsiyum, fosfor, magnezyum, sodyum, potasyum gibi mineraller yönünden de oldukça zengin bir yiyecek.

Erkekler de Kadınlar Kadar Diyet Meraklısı

Günümüzde erkekler de kadınlar kadar estetik anlamda ya da bilinçli beslenmek adına diyetisyene başvuruyor. Birçok erkek, temelde bir sağlık problemi ile diyetisyeni tercih ederken bir kısmı da bu zamana kadar alışık olmadığı kilolara ulaşmanın verdiği estetik kaygılarla diyetisyene geliyor.

Acıbadem Kadıköy Hastanesi Beslenme ve Diyet Uzmanı Evrim Demirel günümüzde erkeklerin beslenme alışkanlıklarıyla ilgili bilgi verdi:

Ergenlikten Sonra Durağan Çalışma Hayatı Kiloyu Getiriyor

Erkeklerin çocukluk, ergenlik ve yaşlılık gibi belirli yaş dönemlerinde, enerji ve besin ihtiyaçları gereksinimi bayanlarda da olduğu gibi farklılık gösterir. Bebeklikten gelen obezite, aileden gelen bir kilo problemi veya metabolik bir hastalık yok ise, hızlı çalışan metabolizmaları ve hareketlilikleri sayesinde erkeklerin ergenlik döneminde kilo problemleri çok fazla olmaz. Ancak ergenlik döneminin bitmesinden sonra durağan çalışma hayatına geçiş, hareketsizlik, sağlıksız ve düzensiz beslenme, özellikle sebzeden yoksun proteinden zengin ve fast-food beslenme alışkanlıkları erkeklerin hızlı kilo alımına neden olur. Bu beslenme düzeni 30-40 yaşları arasında devam ederse, kilo alma süreci hız kazanır. Bunu takip eden zamanlarda kilo alma sürecine metobolik hastalıklar da eşlik eder.

Diyet hafızayı da güçlendiriyor

Almanya’da yapılan bir araştırmada, alınan kalorinin üçte bir oranında azaltılmasının hafızanın güçlenmesini sağladığı belirlendi.

Bulgularını Ulusal Bilimler Akademisi dergisinde yayımlayan Alman araştırmacılar, 50 yaşlı gönüllüye diyet uyguladıktan 3 ay sonra hafıza testi yaptıklarında bu tespiti elde ettiler.

Münster Üniversitesinden bilim adamları, hayvanlar üzerinde yapılan deneylerde alınan kalorinin azaltılmasının yaşam süresini uzattığı ve yaş bağlantılı hastalıkları azalttığı yönündeki bulguların ardından, insanlar üzerinde bu araştırmayı yapmaya karar verdiler.

Yaşları ortalama 60 olan gönüllüleri 3 gruba ayıran araştırmacılar, ilk gruba normal kalori miktarına sahip dengeli bir beslenme tarzı uygularken, ikinci gruba doymamış yağ asit oranı daha yüksek benzer bir diyet verdiler.

Üçüncü gruba ise kalorisi azaltılmış diyet uygulayan araştırmacılar, üç ay sonra yaptıkları hafıza testinde ilk iki grubun hafıza testi sonuçlarında değişiklik tespit etmezken, üçüncü grubun daha iyi performans sergilediğini belirlediler.

Metabolizmamızı nasıl hızlandırabiliriz?

Metabolizma, vücudun temel fonksiyonlarını devam ettirebilmek için bir günde ihtiyacı olan minimum enerji miktarıdır. Dinlenme anında vücudun kalori harcama hızına bakılarak ölçülür ve kişiden kişiye değişiklik gösterir. Yemek yeme, uyuma, temizlenme ve benzeri faaliyetler sırasında vücudumuz devamlı kalori yakar.

Metabolizma vücut bileşimleri tarafından etkilenmektedir. Bu bileşimler, vücuttaki kas ve yağ dokularının birbirine oranıdır. Kaslar, vücutta yağlardan daha fazla kalori kullanır. Kaslı bir vücuda sahip kişilerin, daha az vücut yağına sahip oldukları için, daha hızlı metabolizmaları vardır. Örneğin aynı boy ve kiloda olan iki kişiyi ele alalım. Bunlardan düzenli olarak aerobik yapan, vücut geliştirme sporuyla ilgilenen, fitness ve benzeri aletli programları uygulayan kişinin vücut yağ oranı daha düşüktür. Diğeri ise hiçbir sportif aktivite yapmadığı için, vücut yağ oranı diğer kişiye oranla daha düşüktür, dolayısıyla metabolizma hızı da yavaştır. Başka bir deyişle, birinci kişinin vücut fonksiyonlarını devam ettirebilmesi için, ikinci kişiden daha fazla kalori harcaması gerekmektedir.

Metabolizma hızının kilo alıp vermede önemli etkisi var. Bazal metabolizma hızınız ne kadar düşükse, kilolu olma ihtimaliniz de o kadar yüksektir. Eğer hızlıysa şanslısınızdır, vücudunuz enerji sağlamak için daha hızlı kalori yakıyor demektir.

Aşırı tuz tüketimi hastalık habercisi

Sağlıklı insanların günlük alması gereken tuz miktarı 6 gramı geçmemeli. Bu miktarın üzerindeki tuz tüketimi hipertansiyon, inme, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi ciddi hastalıkları tetikleyebiliyor.

Tuz tüketiminin, toplumsal özelliklere ve yaşanan coğrafi bölgelere göre değişiklik gösterdiğini ifade eden Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. Ülver Derici, “’sağlıklı bireylerde günlük olarak yemeklerle alınması gereken ortalama tuz miktarı 5-6 gramı geçmemeli” dedi.

Derici, tuzun önerilen miktarın üzerinde tüketilmesinin “hipertansiyon, inme, kalp krizi, kalp yetmezliği gibi ciddi hastalıkları tetiklediğini ve kalp-damar hastalıklarına bağlı ölümlerde artışa neden olabildiğini, mide kanseri, şişmanlık ve kemik erimesi riskini arttırdığını” kaydetti. Aşırı tuz tüketimi halinde astım hastalığında da şikayetlerin arttığını ifade eden Derici, bu tür sorunların yaşanmaması için günlük alınan tuz miktarının azaltılmasının temel kural olduğunu vurguladı.

TÜRKİYE’DE TUZ TÜKETİMİ NORMALİN 3 KATI

Türk Hipertansiyon ve Böbrek Hastalıkları Derneğince 2008’de tuz tüketimiyle ilgili yapılan çalışmada, ülkemizde genel olarak tuz tüketiminin ortalamanın üstünde olduğunun tespit edildiğini anlatan Derici, “Türkiye’de bir kişinin günlük aldığı tuz, ortalama 18 gramla normalden 3 kat daha fazla” dedi.